Bu Blogda Arama

2 Haziran 2010 Çarşamba

TC Hükümeti ve Sivil Toplum Örgütü(!)

Bir sivil toplum örgütünün düzenlediği yardım konvoyuna ait gemilere İsrail ordusu baskın yaptı ve TC vatandaşlarını öldürdü, yaraladı, tutukladı ve gemilere el koydu. Simdi tüm olayın analizini yapmak zorundayız. Yardım konvoyunun amacı neydi? Gazze kuşatmasını delmek mi yoksa yardım malzemelerini Gazze'ye ulaştırmak mı? Bir sivil toplum örgütü askeri kuşatmaları delemez, zaten böyle bir işlevi de yoktur. Olsa olsa yardımları iletmeyi amaçlamıştır. Fakat gerçeklerin böyle olmadığını biliyoruz. Bu sivil toplum örgütünün amacı kuşatmayı yarmak, ablukayı kaldırmak ve ambargoyu delmekti. Eğer amaç yardımın iletilmesi olsaydı, İsrail devletinin eliyle sivil toplum örgütünün gözetiminde yardımları rahatlıkla ulaştırabilirlerdi. Ayrıca gemideki aktivistlerden bazılarının amacının açıkça kuşatmayı delmek olduğunu biliyoruz. TC Hükümeti de bunu çok iyi biliyordu. Yani bu hükümet yardim konvoyuna diplomatik ya da askeri destek sağlamadan, kuşatmayı delmesi için konvoya izin verdi. İnsanlarımızı İsrail üzerine bir piyon gibi sürdü ve simdi de ölümler üzerinden politika yapıyor, uluslararası alanda Ortadoğu sorununda daha güçlü bir oyuncu olmaya çabalıyor, belki de bunu iç politika malzemesi yaparak milletin gözünde tükenmiş olan kredibilitesini artırıp 2011 seçimlerine oynuyor, ya da CHP'nin son dönemdeki popülaritesini kırmak, yeni Ergenekon operasyonlarını ikinci plana atmak için gündem yaratıyor. Eğer hükümet Gazze kuşatmasını delmek üzere giden konvoya müdahale etmiyorsa bu misyon ayni zamanda hükümetin de misyonu demektir. Demek ki TC Hükümeti Gazze kuşatmasını kaldırma politikası oluşturmuş. Aksi takdirde, böyle bir politikaya sahip olmasaydı, konvoyun İsrail saldırısına uğrayacağını açık açık görüp yardımların ulaştırılması için İsrail ile diplomatik ilişki kurabilir ve konvoydaki ölümleri engelleyebilirdi. Demek ki hükümet ölümler üzerinden bir politika gütmeyi öngörmüş.

Gelelim Gazze kuşatmasını yarmak gibi bir politikanın Türkiye için gerekli olup olmadığına. Evet, Türkiye özellikle bölgesinde Gazze kuşatması gibi bir insan hakları ihlaline izin vermemeli veremez. Fakat bu duruma karsı çıkmanın yolu önce bir sivil toplum kurulusunun insani yardım götürme bahanesiyle, amacı dışında kuşatma yarmaya gitmesine göz yummak ve konvoydaki insanların İsrail tarafından katledileceğini bile bunun üzerine politika oluşturmak mıdır? Ayrıca, böyle bir politikada uluslararası destek alınmadan başarılı olunamaz. Mısır bile Gazze'ye ambargo uygularken, Körfez Arapları Filistin meselesini hiç takmazken, işgal altındaki Irak Filistin konusunda hiçbir şey yapmazken TC Hükümetinin bu ise tek başına kalkışması akıllara tek bir olasılık getiriyor: ABD'nin hiç de memnun olmadığı şiddet yanlısı sağcı İsrail hükümetini düşürmek için Türkiye üzerinden bir oyun oynuyor olması. Anlaşılan, konvoydaki can kaybı ne kuşatmayı yaracak ne de Gazze ablukasını kaldıracak ne de bölgeye barış getirecek. TC Hükümeti de bu meseleden ancak hamaset üretebilir.

Konvoyda ölenler şehitlik yolunca canlarını verdiklerine inanarak öldüler, onlar duruma razı. Ölmeyenler İslam yolunda büyük hizmet verdiklerine inanıyorlar, onlar da razı. TC Hükümeti Arap dünyasında karizmasını artırdı, onlar da çok razı çok kazançlı, üstelik 2011 seçimleri yaklaşmışken iç politika malzemesi yapacakları bir "van minüt" vakası daha ürettiler. ABD istemediği İsrail hükümetine el altından Türkiye üzerinden büyük zarar veriyor, yakında İsrail’de hükümet değişecektir, çünkü İsrail medyası İsraillilere hükümetlerinin nasıl bir ahmaklık yaptığının propagandasını çok iyi yapıyor, tam ABD'nin istediği gibi. ABD de çıkarlarını koruduktan sonra bize yalnızca bu durumu analiz etmiş olmak düşer. Eee, alan razı satan razı...

Türk milleti ise bu oyunu iyi görsün ve hamasete kapılmasın, milletin çıkarları Gazze kuşatmasının kaldırılmasında değil, İskenderun’da şehit edilen askerlerimize yapılan saldırıların önlenmesindeydi ve gelecekteki saldırıların önlenmesindedir. TC Hükümeti öncelikle Filistin meselesiyle ilgileneceğine Türkiye'deki terörü bitirmekle ilgilensin! Ama anlaşılıyor ki ne millet bunu hesabini yeterince sorabiliyor hükümetten ne de hükümet çıkarlarını milletin çıkarlarıyla aynı görüyor.

Hayırlısı...

2 Mayıs 2010 Pazar

Kurbaga

Kaynayan kazana atilan kurgaba ile kazan icinde yavas yavas kaynayan kurbaga arasindaki farki herkes bilir. Türkiye'de her kurum, her olusum, her varlik bir kurbagadir. Kurbagiye'de pardon, Türkiye'de insanlar bir gecede 15-20 sehit haberi alinca birden ayaga kalkar ama 30 gün boyunca her gün birer ikiser sehit haberi geldikce uyumaya devam eder, hatta uyduruk demokrasi paketi meclisten gecerken film izler gibi izler de. Ayrica, Türkiye'nin kurbagaya nazaran baska özellikleri de mevcuttur. Örnegin, kurbaga hafizasi öyle cok fazla uzun vadeli degil iken, Türkiye'nin hafizasi uzun uzun 15 gündür. On bes gün sonra her sey unutulur, fakat bununla kalinmaz yillar, hatta yüzyillar önce meydana gelmis darbe, tehcir, askeri operasyon gibi olaylar daha dün olmus gibi hararetle tartisilir. Samsun'da 2 polis, Siirt'te 1 er, Tunceli'de 4 er, Diyarbakir'da 1 üstegmen sehit edileli beri on bes gün gecmedi. Kurbagalik yapmaya devam eden Türkiye bunlarin hasabini sormak icin yarin 20 sehit vermek zorunda mi? 20 ile 4, 20 ile 2, 20 ile 1 arasindaki fark yalnizca sayisal midir?

Tüm bunlarin nedeni toplumsal gercek ile toplumsal algilamanin ayni olmamasi. Türkiye'nin zihninde gerceklerin benzetiminin benzetimi varken gercekler coktan anlamini kaybetmis. Bir baska yazida bu benzetimin benzetimi meselesine aciklik getirmek gerekir. Algilamanin bu kadar önemli oldugu gercegine dayanarak, cikarlari toplum ile paralel olan cevrelerin pragmatik benzetimleri olusturmasi gerek.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Yunanistan'i kurtarma operasyonu

Bugün finans kapital cevrelerinin memurlari Almanya'nin baskenti Berlin'de toplanmis, Avro bölgesinin krize karsi önlemlerini karalastiriyorlar. En önemli konu basligi Yunanistan'nin düstügü durumun Avro ekonomisini etkilemesi ya da tersi Avro politikalarinin Yunanistan'i düsürdügü durum. Eninde sonunda Yunanistan muazzam borclarin altina girecek. 30 milyar Avroluk kurtarma paketinden bahsediliyor. En büyük katki Almanya'dan gelecek. Kurtarma kücük Yunanistan'in ekonomisinin "kurtulmasi" ya da diger bir deyisle Yunanistan'in dis politika'da tamamen güdüklesmesi demek. Türkiye bu "kurtarma" sonrasinda, eski Yunanistan ile degil yeni Yunanistan ile komsu olacak. Yeni Yunanistan nasil bir devlet mi? Vizyonu dünya hakimiyeti olan finans-kapital (FK) cevrelerinin yeni eyaleti olan bir devlet... FK cevrelerinin dogrudan kontrolü altinda olan bir devlet degil... FK cevreleri tarafindan dogrudan kontrol edilen ABD ve Avrupa devletleriyle bunlarin olusturdugu siyasi-iktisadi birliklerin tamamen güdümünde olan, yani dolayli kontrol edilen bir yeni Yunanistan... Ne kadar süre boyunca Yunanistan'i ellerini altinda tutacaklar? Gerek kalmayana kadar... 10, 20, 50, 100 yil... Belki daima... Türkiye, FK cevrelerinin dogrudan kontrolündeki en büyük amiral gemisi ABD ile 2003 yili sonrasinda gerceklesen komsulugundan sonra ikinci derece kontrol altindaki devletle komsulasacak. Bu yeni devlet harcanabilir bir silah gibi Türkiye'nin bölegesinde manipülasyona hazir olacak. Türkiye'nin basina yeni bir bela... Umarim disislerimiz bunu iyi okuyorlardir. Harcanabilirin de asagisindaki Barzani devleti ile basimizin ne denli dertte oldugu düsünülürse bu durum gelecege kolayca projeksiyonlanabilir.

Ben olsam ne yapardim:

Türkiye'nin yerinde bagimsiz bir devlet olsaydim... Yunanistan'in bu krize düsecegini önceden öngörebilecek bir ekonomik-siyasi analiz teskilati sahibi olmus olacagimdan, durumu cok önceden isthihbari olarak degerlendirir, komsumun bu durumundan bölgedeki etkinligimin artirilmasi amaciyla faydalanirdim. Devlet dünya hakimiyeti kavgasi demektir. Bu kadar gücsüz durumdaki komsumu etkim altina almak benim hakkimdir. Yoksa baskalari onu eteklerinin altina alir.