Bu Blogda Arama

2 Mayıs 2010 Pazar

Kurbaga

Kaynayan kazana atilan kurgaba ile kazan icinde yavas yavas kaynayan kurbaga arasindaki farki herkes bilir. Türkiye'de her kurum, her olusum, her varlik bir kurbagadir. Kurbagiye'de pardon, Türkiye'de insanlar bir gecede 15-20 sehit haberi alinca birden ayaga kalkar ama 30 gün boyunca her gün birer ikiser sehit haberi geldikce uyumaya devam eder, hatta uyduruk demokrasi paketi meclisten gecerken film izler gibi izler de. Ayrica, Türkiye'nin kurbagaya nazaran baska özellikleri de mevcuttur. Örnegin, kurbaga hafizasi öyle cok fazla uzun vadeli degil iken, Türkiye'nin hafizasi uzun uzun 15 gündür. On bes gün sonra her sey unutulur, fakat bununla kalinmaz yillar, hatta yüzyillar önce meydana gelmis darbe, tehcir, askeri operasyon gibi olaylar daha dün olmus gibi hararetle tartisilir. Samsun'da 2 polis, Siirt'te 1 er, Tunceli'de 4 er, Diyarbakir'da 1 üstegmen sehit edileli beri on bes gün gecmedi. Kurbagalik yapmaya devam eden Türkiye bunlarin hasabini sormak icin yarin 20 sehit vermek zorunda mi? 20 ile 4, 20 ile 2, 20 ile 1 arasindaki fark yalnizca sayisal midir?

Tüm bunlarin nedeni toplumsal gercek ile toplumsal algilamanin ayni olmamasi. Türkiye'nin zihninde gerceklerin benzetiminin benzetimi varken gercekler coktan anlamini kaybetmis. Bir baska yazida bu benzetimin benzetimi meselesine aciklik getirmek gerekir. Algilamanin bu kadar önemli oldugu gercegine dayanarak, cikarlari toplum ile paralel olan cevrelerin pragmatik benzetimleri olusturmasi gerek.